Browsing Category

Şiirler

nevinakbulut Şiirler

Hünerli ve Hüzünlü

İçimin parkı yıkıldı
Çocuklar sustu
Manzara karmakarıştı, kafam gibi
Bahçede terkedilmiş sandalyelere masal anlatıyordum
Kimsesizliğin burukluğunu yaşıyorlardı yazlık masalar
Kahvaltılar hem hünerli hem hüzünlüydü
Bazı sokakların ilhamına düşüyordum
Düşünüyordum üşüdüğümü
Üstüm başım hüzün içinde
Yalnız yağmurda çıkan salyangozların evi gibi
İçim dertli, topsuz
Oynayamıyor çocuklar

Tatlı acılar da var
Yağmurun ilk damlaları gibi
İğne gibi batıyor
Saçlarımın kesik uçlarını hatırlıyorum
Bazı hatırlamaların, hatıralarla ilgisi yok
Yüzüme vuran güzel şeyler de var
Hatırı sayılır
Ansızın gelen rüzgâr
Saçlarımı kimseye bırakmıyor
Yüreğime, yüreksizliğime dokunuyor yağmur
Çok yenilmiş bir kalp buluyorum
Eski uykumun başucunda
Yepyeni bir uyuşukluk kaplıyor içimi
Daha evvelden anımsadığım
Yabancı gelmeyen, yalan masallara inanıyorum

Ellerimin titrediği son masal bu
Sen olmasan üçüncü şiire geçemezdim
Gözkapaklarımı taşımakta zorlanıyorum
Hangi yükün telâfisi olabilirdi bu

Geceleyin eve kaçışlarımı hatırlıyorum
Sonra evden gitmelerimi
Üzerime kendimden başka bir şey almayışlarımı
Bıkkın vedalarımı
Kimseye feda edemediğim düşlerimi
Bir atlas bohçada topladıklarımı
Çekmecemin benden fazla dert yükü olduğunu
Suskunluklarımı gözlerime yüklediğimden
Anlamının ağırlığı
Anlayamamaktan geçiyor biraz da

Gözkapaklarımın ağırlığı bir kaldırım taşı etmiyor
Bir tek kaldırımlar gitmiyor evine
Yemek kokuları anneleri hatırlatıyor
Ne kadar annesiz kaldı sokaklar
Bir annesi olsaydı sokakların
Sarıp, eve götürürdü
Küçük bir çocuk yola aniden atladığında
Bir anne kızması
Ne güzel bir güvendi
Sonrası korkunun yer açtığı delikler
Tutunamayışlar, ürpertiler

Kendimi kaldırımlara attığım
Ayakta duramayışımın yorgunluğu
Akşamdan kalmalarım birikiyor gözkapaklarımda
Biraz daha beklesem bir akşam daha geçecek
Evlerin tütmeyen bacalarından keder tütüyor
Bazı şarkıları anımsatıyor, bazı şeyler
Aynı anlamlara gelemeseler de
Beklenilen şeyler var
Adımın bin bir türlüsünü görüyorum
Anlamı bozulmuş
Anlamsızlığı bir sızı olmuş
Çocukluğumun mektuplarını okuyorum
Dilimde eski şarkılar
Aynı masalların yazılmadığı bir tereddüt geçiyor içimden
Zaman endişe saçıyor
Kendimi öldürebildiğim kadar öldürüyorum.
Yirmi Bir Mart İki Bin On Altı 15 15
Nevin Akbulut

Şiirler

Paspas

Sorgu meleklerinin yazıcısı
Beynim uzun uzadıya yorgun cümlelerle dolu
Kimsesizliğimden dem durmaya başladığımda
Sabah oluyor
Yine de başka dillerde hayal kurup
Kendi dilimde delirmek isterdim

Misket isimli bir kedimiz vardı
Gözleri misket gibi olduğundan
Ve akşamları daha da duygulandığından
Paspas dilemiştim o ve tüm kediler için
Geçen akşam soğuk merdivenin köşesinde büzülmüş görünce
İçim nasıl ezilmişti
Mermerle birlikte
O gece tüm düzene bir daha düzensiz sövmüştüm
Her şeyi yanımda olmayışının kızgınlığında yoğurup
Öyle ikiye katlamak istiyordum
Artık geçmişti
Yakarışlarım yerini bulmuş
Yüküm o yönden hafiflemiş
Başka bir yanımı ağırlaştırmıştı

Pencerelerde mırıldanma sesi arayışımın içine
Huzursuz çığlıklar yerleşti
Rüyalarımda bile korkuyorum
Kapı kolunun üzerine renkli boncuklar asıyorum
Renkli olunca her şey düzelir zannediyorum
Batıl inançlarım var benim böyle

Nisan ağlamalarım da geçti
Babamın cebinde tanıştığım ilk günahla birlikte
Bir şekerin bedeli bir çocuk için günah olmamalıydı
Kendimi hapsetmek istediğim çekmecelerin anahtarı yoktu
Kırgındım kemiklerime kadar
Üstelik bilmiyorlardı, inanmıyorlardı

Ihlamur kokan sokakların arasında dolaşırken
Çıkmaz sokakta bir portakal ağacı gibiydim
Biraz zaman geçince büyüdüm
Gidebilirim zannettim
Portakal ağacına astım her bir dileğimi
Kabuklarında gizlensin istedim
Kışın sobada yakacaktım hepsini
Ev portakal ve benim hayallerim kokacaktı
Islanmasından iyiydi yanması

Aynada yüzümü incelediğim zamanlarda
Kendimi iki kez anlamadığım
Ve hiç anlaşılamayacağım için de
Farklı hissetmenin tatmini gizleniyor gülümsememde
Yükseliyorum, boş oturan yıldızların göğsüne

Zaman daha ileri gitmeye yetmiyor
Yine de insanların projeleri var, yerli, yersiz
Doğallığın üzerinden bin yıl geçti
Bir avuç çimenle yaşamak hayalleri yerleşiyor dilimize
Açık bir pencere yok, nefes yok, kapılar otomatik kartlı
Hayatı kısıtlayan ne varsa normalleştirildi
Herkesin gelecek ile ilgili maddi düşleri var
Ama gelecekte bir gelecek yok
Maneviyat sıfırın altında eksilerde
Eskiden olsa kopabilirdim

Gökyüzünde buluşabileceğim bir senaryom bile yok
Upuzun bir merdiven isterdim yalnızca
Yürüyebildiğim kadar yükseklere
Yüksek topuklarla
Hayalim bitmeyen bir çocukluktu kırlarda
Bir sabah topun peşinden koşarken
Araba ezdi
İçim bu sefer daha büyük ezildi
Adımızı yan yana yana yana yazdığım bulutlar vardı
Çoktan buhar oldu
Şimdi son kez
Bilinmeze uğurladığım anılarımı paspasın altında gizliyorum
Bu bir elvedadır masallara
Ben gidince bakarsın
Bir Haziran İki Bin On Altı 17 30
Nevin Akbulut

nevinakbulut Şiirler yeni yazı

Uçuk Sarı Kedi

 

Yağmur suyu içmeye meyilliyim
Avuçlarım ölüyor
Masallara inandım
Ve içindeki bazı kelimeler çok hırpaladı beni

Uzak mitolojik bir hikâyeye göçümü istirham ediyorum
Dilekçem kabul görmüyor üçüncü kat semada
Kendime uydurduğum kahraman masalı
Çoktandır yitirdi aklını
Ayaklarım topraklı
Saçlarım rüzgârlı
Dilim ah’lı
Anlatmak istiyorum
Ağzım yanıyor

Soğusun diye hem kalbim, hem dilim biraz daha susuyorum
Böyle bir hikâyeye nasıl devam edebilirim bilmiyorum
Bilmediklerimin köprüsünden atıyorum kendimi
Düştüğüm yer yine cennet değil
Bir bilinmezlik

Sökülen kaldırım taşlarının yerindeki
Kalbimi hatırlıyorum
Yerine yenisini bulamayacağım her şey
Eskitiyor beni

Beklediklerimin saçmalığı beynimi uğuldatıyor
Hiçbir zamana denk gelememiş bir güneşi uğurluyorum akşamları
Gök kızılına rastlasam, kırmızıya denk gelmiş olacağım
Ama söküyorum bazı harfleri beynimin içinden
İçimden geçmeyen şeylerin varlığı çarpıyor beni
Hepimiz biraz yarım doğmuş çocuklarız
Üstelik tüm ömür boyunca da tamamlanamıyoruz
Yarının eksikliği, yaradılışımızın ezgisinde saklı
Acıklı bir hüzne sahiplik ediyor ellerimiz
Ellerim çok tozlu
Rafları anımsıyorum
Yüzyıllardır okunmayan kitaplar var arasında
Dudaklarımdaki notalar kırık
Nokta hiç yerli yerine konulamamış
Kendimi imlâ hatası olarak görüyorum
Üzülmüyorum, varlığımın olmadığı bir hayat üzemiyor beni
Daha çok sokaklarla konuşuyorum
Ezik bir kaldırım taşının anıları ağrıtıyor omuzlarımı
Başka bir otobüse binip, ters yöne gitmek istiyorum
Yapabildiğim ya da yapamadıklarım bu
Yapabilseydim eğer, yapabilmiş olacaktım
Bazı şarkıları büyütüp, çerçeveletip duvara asmak istiyorum
Ölüleri anımsatıyor bazı acılar
Ölüler bizden bir mucizeyi beklerken
Benim mucizem uçuk sarı bir kedinin uyuduğu mezarlık
Kenarları kırmızı uçuk bir kalemle çizilmiş hikâye
Etrafı mutlu
Sadece bu kadar

Üç Mayıs İki Bin On Altı 15 30
Nevin Akbulut

black-silhouette-of-cat-vector-illustration_128055173[1]