Hiç ruhsuzluktan iyi hâllice zamanlardayım…
Her şeyden garip bir ümitsizlikle kaçmak istiyorum çünkü yıllar önce duyduğum bir söz yıllar sonra yine başka birinden aynı tarzda, aynı şekilde ve aynı çirkin mimiklerle yine karşıma çıktı, üstelik bu iki kişi arasından geçen onca yılda birbirine benzeyen insanlara, aynılarına yakalanmamak için kaçmıştım. Bu yüzden kimseyle olamıyorum. Herkes ufacık şeylere kocaman anlamlar yüklüyorlar, iki söz ettim, iki muhabbet ettim diye, beni anlamsızca tanıdıklarını sanıyorlar ve onca yükü üzerime yüklüyorlar; bağlılık. Ne istediğimi bildiklerini sanıyorlar, oysa akıllarının ucundan bile geçme yeteneğine sahip değiller. Ben daha çok ne istemediğimi biliyorum, istemediklerim, istediklerimden daha mühim. Hiçbir şeyi istemeyi, istemiyorum mesela. Bu yüzden mutsuzlukla suçluyorlar, kimseyle mutlu olamayacağımı söylüyorlar, geçimsiz, uyumsuz ve huysuz olduğumu ima ediyorlar, oysa ben tamamen huzursuzum. Benim mutlu olmak için birine de ihtiyacım yok, koca kafalarının içindeki, küçücük beyinleri bunu basmıyor. Kendi içimdeki sessizliğe gömülüp, orada yok olmak istiyorum. İçimde çiçekler açmasa da olur, hem herkes, iyi günde, kötü günde birbirine çiçek gönderiyor. İyi günle, kötü günlerin bu kadar yakın ve uzak olması beni endişelendiriyor. Ben çiçek de istemiyorum, yalnızca sessizliği istiyorum. Bunun hiç kimseyi ilgilendirmemesi gerekirken, çok alakalılar. Bundan nefret ediyorum.
On Bir Mart İki Bin On Altı 10:30
Nevin Akbulut
No Comments